18 Aralık 2011 Pazar

Biraz da kitap...

İvan Gonçarov'un meşhur OBLOMOV'unu okumaya başladım bugün yeniden. Dünya klasiklerinin neredeyse tamamını lise öğrencisiyken bitirmiştim. Ama bunun dezavantajı, çoğunu hatırlamadığım için hepsini yeniden okumak zorunda kalmam. Kelimelerin altını çizerek okuma alışkanlığı edindim bir-kaç yıllık süreçte. An itibariyle sayfa 191'deyim ve altını çizdiğim bir-kaç cümleyi, kimilerini yorumlarla paylaşmak isterim:)





"Beni başkalarına benzetmek ha? Benim çalıştığım, didindiğim var mı? Az mı yemek yiyorum? Cılız, perişan bir halde miyim? Bir eksiğim mi var? Bana bakacak, işlerimi gördürecek adamlarım var sanıyorum. tanrı'ya şükür, hayatımda hiçbir zaman çoraplarımı kendim giymedim. ( burası tam komediydi bence)"
"Beni nasıl büyüttüler, soğuktan sıcaktan nasıl korudular biliyorsun. Beni ekmek parası kazanmaya mı gönderdiler, kaba işler mi yaptırdılar bana? nasıl olur da beni başkalarına benzetebilirsin? benim sağlığım onlarınki gibi mi? Onların yaptığı işleri yapar mıyım ben? Onların katlandığı sıkıntılara katlanır mıyım?"

Beni acı acı gülümsettiği için yazdım aslında bu repliği burada.

"Bu ülkede mehtabın ne olduğunu kimse bilmezdi. Herkes aya düpedüz ay derdi."

"Yaşamlarını karşılaştırabilecekleri başka insanlar olmadığı için iyi mi kötü mü yaşadıklarını, zengin mi fakir mi olduklarını bilmezler. Kendilerinde olmayıp da başkalarında bulunan şeylerde gözleri yoktur."

(Asıl mesele tam da altı çizili bu nokta sanırım. Ünlü iktisatçı Mustafa Özel hoca'nın dediği gibi belki de: ihtiyaç zannettiğimiz on şeyden dokuzuna gerçekte ihtiyacımız yok. Ama yaşamlarımızı karşılaştırabileceğimiz 'başka' insanlar var. )

"Dadi, daha doğrusu masal geleneği, insanı hayattan ne büyük ustalıkla uzaklaştırıyordu! İlya İlyiç'in düşünce ve hayal dünyası, ömrü boyunca bu uydurma dünyaların kölesi kalmıştır."

"Aklı fikri hep Militrisa Kirbityevna'nın yaşadığı, bedava yiyip içmenin, giyinip kuşanmanın mümkün olduğu o tehlikesiz, dertsiz, kaygısız masal ülkesindeydi."

"Oblomovka'nın mucizelere inancı o kadar sağlamdı ki; kazara biri çıkıp 'koç ne diye başka bir şey olsun' ya da 'marfa niçin cadı olsun' diye sorsa, herkes bu şüpheciye düşman kesilirdi."

"Kim bilir, çocuk ruhu ne kadar erken gelişmeye başlıyor? Kim bilir çocuğun kafasındaki ilk düşünceler, ilk kavrayışlar ne zaman doğuyor?"

"Çocuğun düşüncesi, belki de çok erkenden, çevresindeki büyüklerin, dünyanın en güzel hayatını yaşadıkları yanılgısıydı."

"hayatın uzak bir amaç peşinde koşmakla geçebileceğine akıl erdiremezlerdi."

"Bir gün önce balkonun bu kadar zaman nasıl dayandığına hayret ederlerken, bugün, nasıl olup da çöktüğüne şaşırıyorlardı." (hepimiz böyle değil miyiz?)

"Doğru! Sallansa ne farkeder? Tevekkeli değil, on altı yıldır tamir görmeden dayanıyor. Luka ne güzel yapmış... Hah! İşte doğramacı o idi. Öldü. Tanrı rahmet eylesin. Nerede eski doğramacılar. Şimdikilerin elinden böyle iş çıkar mı?" (ne kadar beylik bir laf değil mi? Neredeyse hepimiz hayatımızda yüzlerce kez duymuşuzdur.)

"Birisi kalkar, mumu temizleyeyim derken söndürüverir, herkeste bir ürperme. Birisi mutlaka 'Vakitsiz bir konuk gelecek.' der." (sağ gözüm seğiriyor, iyi haber alacaksın:)))

"Gençler büyüyor, büyükler de yaşlanıyor." "İnsan tanrısına dua edip oturmalı."

"Basit yaşamak çok zor, çok karışık bir iş..."

"En çok korktuğu şey hayaldi. Bu ikiyüzlü yol arkadaşı bir bakıma dost, bir bakıma düşmandı. İnanmadığın zaman dost, tatlı akışına kapılıp gittiğin zaman düşman."

"Yalnızlığım, inzivam, huzurum..."

"Karşıtlık bir sevgi yaratmasa bile, ona engel olmuyordu."

Bu günlük bu kadar:) Üzerinde çok konuşulası sorular var. Her birine bir makale bile yazılabilir belki de. Tek sermayemiz zaman olmasaydı keşke...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder